10/11/2018
Saat 17:40, Bangkok Starbuckstayız.
Cuma günü saat 14.25’te İstanbul’dan ayrılmamızın ardından iki gün geçmiş ama benim hala çok uykum var. İstanbul’dan sonraki ilk durağımız Singapur Changi Havaalanı oldu. Yaklaşık 4 saati kah langırt oynayarak, kah sinema salonunda film izleyerek ya da yatak şeklindeki koltuklarda uyuklayarak geçirdik. Yaklaşık iki buçuk saat sonra Bangkok’a varmıştık.

İlk görevimiz kalacağımız pansiyona ulaşmaktı. Burada birkaç alternatif var. Direk otobüs ile şehir merkezine gelebiliyorsunuz ya da belli bir yere kadar City Line ile gelip sonra otobüse binebiliyorsunuz ama biz her zamanki gibi en ilgincini yapıp önce trene sonra deniz yolu ile kanalı geçmek için tekneye bindik. City Line tren hattında Ratchaprarop istasyonunda inip Pratu Nam’a kadar şehrin kokularını içimize çekerek 10 dakika kadar yürüdük. Tren biletleri kişi başı 40 Baht tuttu. Asya’ya ilk defa adım atan biri olarak sokak kokularını duymamak için ağzımdan nefes almaya çalıştım. Sıcaklığın nem ile birleşmesiyle sokaktaki yemek yiyen, yemek satan, masaj yapmak isteyen insanların bir araya geldiği kaotik bir ortam karşımda duruyordu. Ben burada onca zaman nasıl yaşayacağım diye düşünürken durağa varmışız. Teknenin yanaşması ile insanlar teknenin içine zıplayarak atladılar, biz tabi ikişer sırt çantamız ile ağır vasıta gibi tekneye atlamaya çalışırken daha Turgay oturmadan tekne hareket etti. Ben bir yandan otur diyorum, Turgay bir yandan sırt çantasını çıkarmaya çalışıyor, kanal inanılmaz pis suya düşse onu kurtarmak için arkasından atlayamam kesinlikle. Neyse 30 saniye içinde oturdu, bol bol kanal suyu ile yıkanıp Pafanga Bridge istasyonunda inip 10 dakika kadar yürüdükten sonra Khaosan Road üzerindeki otelimize vardık. Bu konforlu yolcuğun ücreti de kişi başı 11Baht.

Yes Khaosan tam Khaosan Road üzerinde; tutarken sanırım en uygun fiyatlı olanını seçmiştik. İki yataklı ortak banyolu oda fiyatı 300 Baht. Bütçemiz gecelik 10-20 Dolar arasında olduğu için ne kadar ucuza kalırsak o kadar çok yer görebiliriz. Gece oldukça gürültülü, oda klimasız olduğu için oldukça sıcak ama biz her türlü ses ve sıcaklıkta uyuyabiliriz.

Biraz uyuyup 8 gibi dışarı çıktık ve dünyanın en tatlı peluş ayısının bulunduğu The Fabulous Desert Cafe’ye gittik. Ben hala yok tatlı yemeyelim diyorum sonradan fark ettim durumu susup içeri girdim ve doğum günü pastamı keyifle yedik. Oradan da Adhere The 13 Blues Bar’a gidip biraz blues dinledik. İki bira sever olarak burada da yeni biralar denemeden edemedik. Hemen hemen her barda satılan yerel biralar Chang, Leo ve Singha. Her yerde bulunabilen 7-Eleven marketlerinde de başka bira markaları bulunabiliyor. Fiyatlar barlarda 90-130 Baht, marketlerde ise 50-70Baht civarında. Hemen hemen Türkiye ile aynı kısaca.
Ertesi gün saat 7 de kalkıp güne erken başlamayı hedefliyorduk ama uyandığımızda saat 10:00’u geçiyordu. Odadan çıkmamız saat 12’i buldu ve benim hala uykum vardı. O kadar yol gelmişiz tabi ki gezeceğiz. Bangkok oldukça büyük bir yer ve biz burada iki üç gün geçirmeyi planlıyoruz, bu sebeple her yeri gezme görme şansımız olmayacak o zaman günün keyfini çıkarmaya karar verdik. Google Trips uygulamasının bize önerdiği tur programına razı olup soluğu Grand Place’da aldık. Fakat öğlene kaldığımız için çok kalabalıktı ve ertesi güne bırakmaya karar verdik.
Gün ortası sıcağın altında yürürken King Chulalongkorn Memorial Exhibition’u gördük. Girilir mi paralı mı bizi alırlar mı diye sesli düşünürken Turgay içeri daldı ben de arkasından. Tayland’da birçok yere ayakkabılarınızı çıkartıp girmenizi istiyorlar. Şimdiye kadar karşılaştıklarımız; kaldığımız hostele girerken, tapınaklara girerken ve kraliyete ait yerlere girerken. Çıkartıp kapıdaki ayakkabılığa koyuyorsunuz, bunun hem dini hem de temizlik nedenleri varmış. Tay kültüründe baş vücudun en üst parçasıymış ve kutsal kabul ediliyormuş, ayaklar başımıza en uzak yer olarak pis tabi. Ayaklarımızı vücudumuzdan ayıramayacağımıza göre pis olan ayakkabılarımızı çıkartıyoruz ki kutsallık bozulmasın. Bir de Tay evlerinde de ayakkabılar çıkartılıyormuş, hostellerde çıkmasının da sebebi genelde bu çünkü hostel sahipleri de buralarda yaşadıkları için bir nevi kendi evleri.

Kral Chulalongkorn Anı Evi bizim için adeta bir sığınak oldu ve dolu dolu 2 saat geçirdik hatta biraz uyudum bile. Kral Chulalongkorn (Rama V) Tayland’ın modernleşmesine oldukça katkıda bulunmuş. Eğitim, sağlık, haberleşme, ulaşım, ekonomi, su ve elektrik kaynakları, askeri ve yönetim alanlarında reformlar yapmış. Köleliği kaldırmış, kendi çocukları ile halkın her tabakasındaki insanın aynı eğitimi alması yönünde yenilikler yapmış, ilk batı tekniklerinde sağlık hizmeti sunan hastane ve sağlık okulu açtırmış. Birçok Asya ülkesini ve Avrupa ülkelerine ziyaretler yapıp oralarda tecrübe ettiği şeyleri kendi ülkesine taşımış ve 48 yıl hüküm sürdükten sonra 1910 yılında hakkı rahmetine kavuşmuş. Anı evinin olduğu Thawon Watthu Building, Kral Chulalongkorn (Rama V) tarafından ölen oğlu anısına yaptırılmış ve şehir kütüphanesi olarak kullanılmış.

Thawon Watthu binasının tam arkasında Wat Mahathat bulunuyor. Mahathat tapınağını gezerken orta yaşlı bir bayan keşiş yanımıza yaklaşıp bize bazı bilgileri vermeye değer gördü:) Burada Budizm ve meditasyon dersleri veriliyor bu sebeple çok İngilizcesi çok iyiydi diye tahmin ettik. Bizim mütevazi İngilizcemiz ile anladığımıza göre, Mahathat tapınağı kraliyete ait en eski tapınaklardan biri. İçerisinde 300 yıllık Buda’nın öğretilerinin yazdığı “Pali canon” adı verilen Pali dilindeki kitaplar var ve yine bir o kadar eski bir dolapta saklıyorlar. Tapınağın bir başka binasında yine yaşlı bir kadın keşiş bu kitaptan bir kesit okuyordu.

Budizm’de reenkarnasyona inanıldığı için ölülerin küllerini Buda heykellerinin içinde saklıyorlar ve öldükten sonra Buda’ya daha yakın olacaklarını düşünüyorlar. Bir de tapınağın içinde yine yaklaşık 300 yıllık kraliyete ait ahşap bir yatak var. Tapınak içindeki 3 binayı gezdikten sonra şehrin bize göre modern yüzü olan Tha Maharaj alışveriş merkezine bir uğradık.

Artık akşam yemeği için sokak yemeklerini hazır hale geldiğime inanıyorum ve Max’s Magic Thai Food’ da “Pad Thai” ve “Steer Fried Vegetables with Oyster Souce” yedik, çok lezzetliydi. Yaklaşık 1 saat beklediğimiz süre boyunca yanımızda Tayland hanımefendilerini anlatan Fransız amca da soframıza renk kattı. Adalar hakkında birazcık bilgi aldık ve yemeğimizi yedik ve kaçtık 🙂
Otelimizin olduğu Khaosan Road oldukça hareketli ve karmaşık bir yer. Her türlü canlı müzik yapan mekanlar, restoranlar, sokak satıcıları, masaj salonları, dövmeciler ve bir yığın insanlar dolu. Khaosan Road’un bir alt sokağı Soi Rambutri Sokağı bulunuyor. Bu iki sokağı birbirine bağlayan ara sokaklar mevcut. Bunların bir tanesinde bizim Pazar gecemizi geçirdiğimiz Happy Bar-Reggae Bar var. Müzik yapan arkadaşlar çok güzel çalıyorlardı 🙂

Yarın sabah erkenden kimseler üşüşmeden, Grand Palace’a girmeye niyetliydik. Bu yüzden birer birada kalıp, Yes Khaosan’a otel odamıza geri döndük.